Welcome to Our Website

Adaletin iflası: Toplumsal bir hikaye

Türkiye’de adalet sistemi sabrımızı sınıyor olabilir mi? Çünkü son günlerin en çarpıcı haberlerinden biri, bir annenin, bir kişinin ölümü, dört kişinin yaralanmasına yol açan ehliyetsiz oğlunu yurt dışına kaçırması oldu. Eylem Tok ve eski eşi doktor Bülent Cihantimur’un oğlu T.C.’nin yaşattığı trajedi, sadece bir aile faciası değil, adaletin ve insanlık vicdanının çöküşünün bir yansımasıdır. Bu olay, sadece bir trafik kazası da değil. Olay toplumun adalet sistemine, aile dinamiklerine ve insanlığın temel değerlerine dair derin bir sorgulama ihtiyacını doğuruyor.

Bir insanın ölümüyle sonuçlanan bir trafik kazası adalet sisteminin cezasızlığının bir sonucu. Ölümle sonuçlanan trafik kazalarında verilen cezalara, yapılan indirimlere, hatta serbest bırakılmalara bakarsak öyle görünüyor. Bir çocuğun ehliyetsiz olarak araç kullanması sadece onun sorumluluğunda değil. Bu aynı zamanda denetim ve yaptırım eksikliği nedeniyle adalet sistemini sorgulamayı da gerektirmektedir.

Eğer adalet, toplumun her bireyi için eşit ve adil bir şekilde işlemiyorsa, o zaman adaletin kendisi de sorgulanmalıdır. Ancak, bu tür trajik olaylar karşısında adalet sistemimizin çoğu kez nasıl yetersiz kaldığına şahit oluyoruz. Adaletin, zengin ve güçlü ailelerin ayrıcalıklı davranmasına müsaade ettiği, cezasızlık kültürünün yaygınlaştığı bir sistemde nasıl işleyebileceği ise herkesin aklında büyük bir soru işareti bırakıyor.

★ ★ ★

İkinci olarak, bu olay psikolojik bir derinlemesine incelemeyi hak ediyor. Eylem Tok’un, oğluyla birlikte kaçması ve ardından medyada neşeyle görülen fotoğrafları, bir annenin ve bir ailenin vicdanının nasıl bu kadar çarpık olabileceğini sorgulatıyor. Bir aile içindeki iletişim ve sorumluluk duygusunun bu kadar çökmüş olması, sadece bireylerin değil, toplumun da bir sorunudur. Bu tür durumlarda, insanların sorumluluklarını almak yerine kaçmaları ve hatta neşe içinde fotoğraf çektirmeleri, toplumsal bir çürümenin işareti olarak kabul edilmelidir. İnsanlık ve vicdan, bu tür trajik olaylar karşısında nasıl bu kadar kayıtsız hale gelebilir?

★ ★ ★

Son olarak, bu olayın sosyolojik boyutu oldukça düşündürücüdür. Bülent Cihantimur’un emniyetteki ifadesinden sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakılması ve ardından gazetecilere aracını sürmesi, toplumdaki güç dengelerini ve ayrıcalıkların nasıl işlediğini açıkça göstermektedir. Adaletin, güçlülerin lehine nasıl çarpıtılabileceğini ve maddi imkanların adalet önünde nasıl bir avantaj sağladığını gösteren bu olay, toplumumuzun çarpık yapısını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Burada bir başka sorun babanın mantık hatalarıyla dolu çelişkili ifadelerini medyanın sorgulamadan olduğu gibi vermesinde. Bundan daha vahimi sosyal medyanın da “Siz olsanız çocuğunuzu adaletten kaçırır mıydınız?” gibi suçu meşrulaştıran, ahlaksız bir soruyu tartışmaya açma cüretini göstermiş olmasında.

★ ★ ★

Sonuç olarak, Eylem Tok ve ailesinin yaşattığı trajedi, sadece bir trafik kazası değil, adaletin, insanlığın ve aile yapısının çöküşünün bir simgesidir. Bu olay, sadece bireysel bir facia değil, toplumsal bir hikayedir. Bu hikayeden çıkarılacak dersler, sadece suçluların cezalandırılması değil, aynı zamanda adalet sisteminin ve toplumun daha adil, daha vicdanlı ve daha insancıl bir şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğidir. Aksi halde, benzer trajedilerin tekrarlanması kaçınılmazdır ve adalet, gerçek anlamını yitirecektir.

Türkiye’de suçlunun suçun nedenlerini anlaması için sadece adalete değil, belki de toplu bir eğitime ve rehabilitasyona ihtiyacı var. Suçlunun üzerinde tasarruf yaratmak, sorumluluk alma yeteneklerini geliştirmek ve suça yönelik düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmek için….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir